Kırmızı Montlular Hareketi Başkanı Erhan Eğit, "24 Ocak depreminden sonra arkadaşlarımız devletin üstündeki en büyük yükü kaldırdılar. Devlet hasar tespit çalışmalarını yaparken biz de 'yardımları ihtiyaç sahiplerine ulaştıracağız' dedik. Şehrin yükü bizim üzerimize yüklendi. Yük kalktıktan sonra, her şey normale döndükten sonra bu işin altında kalan çocuklar ne yazık ki unutuldu. Bizim aramızda ailesi çalışamayan insanlar var. Bu insanlara farklı iş imkanları doğabilirdi. Bu çocuklar bu şehrin yükünü kaldırdı ama İşkur alımlarında buraya emek vermemiş insanlar işe alındı." dedi.

RÖPORTAJ: VEDAT YETİK
Elazığ'da yüzlerce genç üyeden oluşan Kırmızı Montlular Hareketi, aktif çalışmalarını sürdürüyor. Merkezi Elazığ'da olan ve 15 ilde şubesi bulunan  Kırmızı Montlular, bir taraftan yardım ve eğitim faaliyetleri yürütürken diğer yandan da proje üretip şehrin kalkınmasına imkan hazırlıyor.

24 Ocak 2020 tarihinde meydana gelen 6,8 büyüklüğündeki depremden sonra gıda, giyim, ısınma gibi ihtiyaç malzemelerinin depremzedelere ulaştırılmasında aksiyon alan Kırmızı Montlular, deprem sürecinde üstlendikleri bu rolle şehrin büyük takdirini topladı.

Pandemi sürecinde ihtiyaç sahibi vatandaşlara yardım ulaştırılmasında görev alan Kırmızı Montlular, devletin şefkat elinin vatandaşa uzanmasında aracı olmayı başardı.

Kırmızı Montlular Hareketi Başkanı Erhan Eğit, yaptıkları çalışmalar ve hedeflerine ilişkin Elazığ Haber Ajansına'na açıklamalarda bulundu.

Başkan Erhan Eğit'le yaptığımız röportaj şöyle:

ERHAN BEY, KIRMIZI MONTLULAR HAREKETİNİN KURULUŞ AMACINDAN VE FAALİYETLERİNDEN BEHSEDER MİSİNİZ?
"Biz bu hareketi kurarken Kırmızı Montlular adıyla yola çıkmadık. Bir grup gönüllü arkadaşımızla yardım faaliyeti yapma gayesiyle yola çıkmıştık. Kırmızı Montlular ismi vatandaşlarımızın bize verdiği bir isim. 24 Ocak depremi sonrası montlarımızın kırmızı olması ve İç İşleri Bakanımızın bununla alakalı sosyal medyada teşekkür etmesi adımızın Kırmızı Montlular olarak devam etmesine vesile oldu.
Biz bu yola çıkarken, bir slogan kendimize belirledik. Bu slogan bizim hedefimiz ve kuruluş ilkemiz oldu. O da 'iyilik dünyaya hakim olana kadar yorulmak yok' dedik. Bunun için de sadece insanlara iaşe yardımı götürmek ya da bir topluluk olarak değil, merhamet,  paylaşma, dostluk, misafirperverlik kültürünü harmanlayıp, bir araya toplayıp iyilik kavramı adı altında buluşturduk. Bununla da yetinmiyoruz. 21. yüzyılda yaşayan ama 20. yüzyılın kalıntılarıyla boğuşan bir gençlik sıkıntısı var. 22. yüzyılda gençliğinin yine buralarda yetişmesini ve yetişen milli manevi hassasiyeti olan kadroların da ülkenin önemli kadrolarında görev almasını sağlayan bir oluşudur Kırmızı Montlular.
Şu bir gerçek ki insanlara yetişen, koşan, yardım eli ulaştırmış, kimi zaman bir gıda kolisi, kimi zaman bir çocuğun ayakkabısı, kimi zaman kapısında birini bekleyen yaşlı birinin yanlız olmadığını hissettiren bir gönüllüyüz ordusuyuz. Bizler bir gönüllülük hareketiyiz. Biz bunu yaparken, maalesef bazı STK'lar siyasi ikbal duygusuyla yola çıkan ya da buraları basamak olarak gören oluşumlar haline geldi. Biz bunların aksine sivil toplum anlayışının ne kadar önemli olduğunu hem gençlerimize aşılamak hem de afet esnalarında yada toplumsal hareketlerde sivil toplum kuruluşlarının nasıl ciddi bir misyon yüklendiğini gösterdik.Biz 24 ocak depremi sonrası bunu gösterdik."

24 OCAK DEPREMİNDEN SONRA KENTTE YÜRÜTÜLEN YARDIM FAALİYETLERİNDE ÖNEMLİ GÖREV ALDINIZ. SAHADAKİ PERFORMANSINIZ BÜYÜK DİKKAT ÇEKTİ. BU SÜRECİ ANLATIR MISINIZ? DEPREM SÜRECİNDE NELER YAPTINIZ?
"Biz, 24 Ocak depreminin ilk saatlerinde çok iyi bir şekilde örgütlendik. Bir koordinasyon merkezi kendimize oluşturduk. Valiliğimizle temas kurduk. İlk saatlerden itibaren vatandaşlarımıza gıda yardımı ulaştırmaya başladık. Günlük ortalama 500'ün üzerinde aileye gıda yardımı ulaştırdık. Bir kuruluşun kimseden destek almadan bunu yapabilmesi, bu şekilde örgütlenebilmesi ve Elazığ'ın en ücra noktalarına ulaşabilmesi ciddi bir iştir. Devletimizin bu konuda yardıma ihtiyacı olduğunu, el birliği ile 24 Ocak depremini atlatıp, sonrasındaki güzel günler için güzel bir altyapı oluşturmak gibi bir hayalimiz vardı. Bunu da yaptık. O günden bugüne yaklaşık olarak 22 bin insana ulaşmış bir topluluğuz. Bu rakam çok ciddi bir rakam. Pandemi de de aktif bir şekilde görev alıyoruz."

DEPREM VE PANDEMİ SÜRECİNİ ATLATTIK SAYILIRIZ. YARDIM FAALİYETLERİNİZ DEVAM EDİYOR MU?
"İçişleri Bakanımız Sayın Süleyman Soylu, koordinaslon merkezimizi ziyaret ettiler. Çalışmalarımızı yakinen takip ettiler. Bu süreçte insanlara verdiğimiz gıda yardımı, bir tek çorap bile olsa onların hem kimlik bilgilerini hem telefonlarını kayıt altına alıyoruz. Çok şeffaf çalışıyoruz. Buraya gelen her şey hem geldiğinde hem çıktığında kayıt altına alınır. Günlük yönetim kurulu üyelerimiz bunların tasdikini yaparlar. Kaç ürün gelmiş, kaç ürün gitmiş. Götürülen yardımın sonrasında da bunun tespitini yapan bir ekibimiz var. Yardımın yerine ulaşıp ulaşmadığını tespit ediyor bu arkadaşlarımız. Devletin bu konuda çok iyi kurumları var. Sosyal yardımlaşma, Kızılay, AFAD gibi. Bu kurumlar elbetteki görevlerini icra ediyorlar ama tamamiyle öğrencilerden oluşan bir topluluğun bu profesyonellikte çalışması, bu gönüllülükte çalışması, zaman ve mekan merfumu olmadan çalışması ciddi bir iş, ciddi de bir organizasyon. Bunu sağlamak gerçekten zor. Şu  açıdan zor; Desteksiz bir şekilde bu işi yapmak zor. Evet bu bahsettiğimiz vakıf ve derneklere devlet tarafından ciddi iaşe yardımları var. Ama ne yazık ki bizim gittiğimiz her insan bu yardımların eşit şekilde ulaştırılmadığı noktasında ciddi eleştiride bulunuyorlar. Burada aslında bize şöyle bir misyon düşüyor. Bu yardımları götürdüğümüzde devletin onları unutmadığını, zamanında ulaşmasa bile mutlaka ulaştırılacağını, devletin onları kendi kaderlerine terk etmediğini gösteriyoruz. Takdir ederseniz herkes vatan millet, bayrak sevdalısı olmuyor, Bunu art niyetli kullanmak isteyen görüşlerin de ihtiyaçları oluyor. O insanlara da yardım götürdüğümüzde devlet sizin yanınızdadır, asla yalnız değilsiniz diyoruz. Bu vesile ile de devletin herkesin yanında olduğu misyonunu da çok iyi şekilde ilerletiyoruz."

KIRMIZI MONTLULAR HAREKETİ KAÇ ÜYEDEN OLUŞUYOR?
"Kahir ekseri öğrencilerden oluşan bir topluluk. İstediğimizde 1000'in üzerinde üyemizle çok rahatlıkla örgütlenebiliyoruz. Ama pandemiden dolayı yaklaşık 300'ün üzerinde aktif görev alan arkadaşımız var. Bize ulaşan talep eğer mevcut ise elimizde bir gün içerisinde o insanlara ulaşıyor. Bu oran ciddi anlamda bir rekordur. Yani size ulaşan insanlara bir gün içinde cevap vermeniz bir rekordur. Bunun nedeni de bu işi yapan arkadaşlarımızın işini severek yapmasından kaynaklanıyor. Bir çocuğun gülümsemesi, bir yaşlının duasını alabilmek  en büyük artımız. Bu işi mesai kavramında gören, aylık ücretini bekleyen insanlarla bu işi yapsaydık başarıyı yakalayamazdık. Biz her zaman fiziksel şartları iyi olan yerlere gitmiyoruz. Ayağımızın yarısına kadar çamura, kara battığı yerlere de gidiyoruz. Üzerimize ciddi anlamda yağmurun yağdığı, hatta silahların çekildiği, fiziksel darpların yaşandığı yerlere de ulaştık.  Tamamen gönüllülük esası olunca bunu ciddi anlamda severek ve isteyerek yapıyoruz."

GÜNÜMÜZDE YARDIM FAALİYETİ YÜRÜTTÜĞÜNÜ İDDİA EDEN BİR ÇOK SİVİL TOPLUM KURULUŞU VAR. SİZCE BU STK'LAR GERÇEK MİSYONUNU YERİNE GETİRİYOR MU?
"İnsanın olduğu her yerde mutlaka zedelenmeler olur. Psikolojik terör diye bir kavram var. Bu terimi duyduğumda çok şaşırmıştım. Terör sadece fiziksel anlamda yapılan bir eylem değildir. Psikolojik terör dediğimiz şey vakıfların, derneklerin insanların ihtiyaç durumunu gösterip, hayır sahiplerinden hayır alıp ama onlara ulaştırmayan insanların da bence terörden bir farkı yoktur. Bu da psikolojik bir terördür. Bu vesileyle hayır sahibi insanlar artık yardım yapmak istemiyor. Çünkü görüyorlar ki kendi halisane duyguları amacına ulaşmıyor. Bir başka boyut ise şudur: Tamamen siyasi ikbal duygusu olan, sosyal medyada bu insanları süsleyip insanların gözünde katkı sağlayacağını düşünen insanlar da var. Bizim en büyük düşmanımız da bu insanlar. Biz işimizi severek ve isteyerek yapıyoruz. Allah rızası için yapıyoruz. Ama bu insanlardan dolayı destek de çok bulunmuyor. Çünkü, 2-3 çalışma yapan insanlar bir siyasi mevkiye gelmiş ya da bir yerde milletvekili adayı olmuş. Bu yazıyı okuyanlar beni ağır eleştirecekler ama, işin matematiğine baktığınızda sizin kullanmış olduğunuz malzeme tamamen ihtiyaç sahibi olan insanların fotoğrafları, götürülmüş bir yardımın dramatize edilmesi. Bu da bence çok çirkin bir davranış. Bizim bünyemizde olan arkadaşlarımıza biz şunu söyledik, herhangi bir siyasi ikbal duygunuz varsa fotoğraf karelerine girmeyin. Yaptığımız işi kirletmeyin. Çünkü yaptığımız iş temiz bir iş. İnsanlar şöyle düşünebilirler; Bir koli yardım yaptı, yarın bir yere aday olacak diye mi yaptı? Vakıf ve derneklerin çoğalmasının en büyük sebebi de budur. Çünkü insanların yüreğine dokunan bir iş yapıyorsunuz, bunu gören insanların da sizlere sempatisi çok fazla oluyor. Biz sokakta yürüdüğümüzde selam veriyorlar, tebessüm ediyorlar. Bu güzel bir duygu. Ama öte yandan baktığımızda götürüp bir insana bir koli yardım verip, 30 kare fotoğraf çekip, 'ben bu şehre bu kadar hizmet ettim, benim vekil olma hakkım var, siyasi partide il başkanı olma hakkım var' diyen insanlar var. Bu şehre hizmet etmenin karşılığını bir makama gelerek beklemek yanlış. Bunun mükafatını Allah'tan beklemek lazım. Bizim de önümüzdeki en büyük sorun budur. STK ve derneklerin artması bu bakımdan tamamen duygusal kirliliğin ötesinden başka bir şey değildir."

HEDEFLERİNİZ NELERDİR?
"Biz hedeflerimizi üç başlık altında topladık. Birincisi insani yardım faaliyetleri, ikincisi eğitim faaliyetleri, üçüncüsü de gönüllülük faaliyetleri. İnsani yardım faaliyetlerimiz devam ediyor. Eğitim faaliyetlerimiz içerisinde afet yönetimi eğitimi yapıyoruz. Afet öncesi ve sonrası koordinasyon, arama kurtarma eğitimlerimiz var. Arkadaşlarımız yabancı dil eğitimi alıyorlar. İşaret dili eğitimi alıyorlar. İlk yardım eğitimi alıyorlar. Makine bakım onarım eğitimi aldılar. 22. yüzyıla nesli hazırlıyoruz. Bunun altyapısını oluşturuyoruz. Bunu yapmamızdaki en büyük sebep şudur: Biz Türk Milletinin necip gençleriyiz. Çağımızın gerekleri neyi gerektiriyorsa onu yapacağız. Bunu yaparken iyi derece de İngilizce de konuşacağız. Ama ruhumuz tamamen Türk - İslam ruhu olacak. İyi derecede ilk yardım bilgimiz olacak. Şunu düşünebiliyor musunuz? Elazığ sokaklarında şuan iyi derecede ilk yardım eğitimi almış 250 arkadaşımız geziyor. Herhangi bir vakaya çok iyi şekilde müdahale edecek 250 genç Elazığ sokaklarında. Bu çok büyük bir hizmet. Gönüllülük faaliyetlerimiz de şöyle; Gençler X,Y,Z kuşağı olarak ayrılmış durumda. Arkadaşlarımızın bazıları X kuşağına yürüyor. Bizden sonraki kuşaklara rol model sağlayabilecek faaliyetler yapabilmek, paylaşım kültürünü arttırabilmek ve özellikle ülke bilincini, devlet, millet, İslam bilincini aşılamak. Çünkü şu anki neslin çoğu interaktif bir şekilde hayatını idame ettiriyor. Yani günlerce evden çıkmayan gençler bilgisayar başında oyun başında zaman harcıyorlar. Böyle bir gençliği alıp sahaya götürüp kendisinden daha muhtaç bir insana paylaşım kültürünü aşılıyorsunuz. Böyle bir gençliği alıp, aslında ülkelerdeki savaşların halen devam ettiğini ama bunun kurşunla, bombayla değil,  fikir ve sanal bir şekilde devam ettiğini anlatıyoruz."

SİZE GELEN HER TALEBİ KARŞILAYABİLİYOR MUSUNUZ? YARDIMLARI NEREDEN TEMİN EDİYORSUNUZ?
"Yardım talebi olan vatandaşlarımız telefonla ya da sosyal medya hesaplarımızdan bize ulaşabiliyor. Vatandaşlarımız günün her saatinde bize ulaşabiliyorlar. Biz bundan rahatsız değiliz, bilakis mutlu oluyoruz. Birilerinin duasının kabul olmasındaki aracı olmanın hazzını yaşıyoruz. Bizi rahatsız eden konu şu; Biz bu kadar istekli ve bu kadar özenli, bu işin hassasiyetinin fakında olan bir topluluk olmamıza rağmen bu kapıya gelen insanların çoğuna, elimizde bir şey olmadığını söylüyoruz ve geri göndermenin üzüntüsünü yaşıyoruz. Bu kadar reel veriler olan bir kurum olmamıza  rağmen ne yazık ki elimiz bomboş. Burada çalışan gönüllü arkadaşlarımızın da çoğu ihtiyaç sahibi. Ama onlar kendi ihtiyaçlarını unutup başkalarının mutlu olması için çaba sarf ediyorlar."

NE YAPILMALI, BİR TALEBİNİZ VAR MI?
"Devletimizden şunu bekliyoruz; Bu işi yapan insanlar gerçekten çok önemli insanlar. 24 Ocak depreminden sonra arkadaşlarımız devletin üstündeki en büyük yükü kaldırdılar. Devlet hasar tespit çalışmalarını yaparken biz de 'yardımları ihtiyaç sahiplerine ulaştıracağız' dedik. Otomatikman şehrin yükü bizim üzerimize yüklendi. Yük kalktıktan sonra, her şey normale döndükten sonra bu işin altında kalan çocuklar ne yazık ki unutuldu. Bunu söylemek istemiyordum ama söyleme geriği duydum. Biz bunu karşılıklı yapmadık ama şu olabilirdi; Bizim aramızda ailesi çalışamayan insanlar var. Bu insanlara farklı iş imkanları doğabilirdi. Bu çocuklar bu şehrin yükünü kaldırdı ama İş-Kur alımlarında buraya emek vermemiş insanlar işe alındı. Bu çocukların arkasında bir vekilin, meclis üyesinin olmaması, bu şehre aşık bir şekilde çalışmaları bunların eksiği midir? Bunu biz karşılık beklemeden yapıyoruz ama bence haklarıydı. Küçük de olsa bir iş imkanı sağlanabilirdi. Bu işler bir kereye mahsus değil. Devletin her zaman bu gönüllü insanlara ihtiyacı var. Bir kırgınlık varmı? Evet var. Ama sağolsun sayın Valimiz bu kırgınlığımızın bilincinde. Elinden geldiği bütün özeni gösteriyor. Ama siyaset öyle bir şey ki sizin haklı olmanız yada canla başla mücadele etmeniz sizin haklılığınızı göstermiyor. Bizim talebimiz şu: Biz daha fazla insana ulaşmak istiyoruz. İhtiyaç sahibi insanların listeleri elimizde. Bu konuda bize destek verecek bütün hayır sahiplerini bekliyoruz. Öte yandan devletimizden de bir isteğimiz var; Bu kadar vatanına, milletine aşık, 15 Temmuz darbesinden sonar vakıflar ve derneklerin bir çou ülkesine silah doğrultmuştu. Ülkesinin bölünmesi için organize olmuştu. Ayağında ayakkabısı olmamasına rağmen buna rağmen başkasına ayakkabı götüren bir insanı bence devletin önemli makamlarına yada küçük de olsa ekmek yiyebileceği bir kapı açılması lazım."

SİZİ ETKİLEYEN BİR ANINIZ VAR MI?
Ben bunu Çanakkale ruhuna benzetiyorum. Siz topyekün bir savaş veriyorsunuz, buradaki arkadaşlar da bu topkekün savaşın kahramanları. Çünkü hiç bir şey beklemeden yapıyorlar. Beni etkileyen anlardan birini anlatayım; Biz gönüllü olduğumuz için kendi imkanlarımızla yardım götürüyoruz. Mesela örgenci olanlar elektrik su paralarını toplayıp arabaya mazot koyup yardım götüren çocuklar. Bu insanlar İş kur alımlarında bir yere gelemediler. Ama hiç emek vermemiş, arkası güçlü insanlar en iyi makamlara getirildiler. Bu yazıyı okuyan insanlar şunu diyecektir 'siz bu yardımları karşılık bekleyerek mi yaptınız?' Hayır kaşılık bekleyerek yapmadık. Ama ayağında ayakkabı olmayan bir insanın da buna ihtiyacı var. Bence şu yapılmalıydı; 'Kardeşim sen zor zamanda devletin yanında yer aldın. Devlet de geniş zamanda sana iş imkanı sağladı' dediğinde bu kapasiteye sahip gençlerin devletin makamlarında daha çok çaba sarf edeceğini söyleyebilirim. Diğer türlü makama gelen insanlar yarın devletin ihtiyacı olduğunda yine ortada olmayacaklar. Biz sadece Elazığ depreminde değil, İzmir depreminde de çok büyük misyon yüklendik. Orada da ciddi arama kurtarma, iaşe yardımlarına katıldık. İzmir'in çok büyük ilçelerinde koordinasyonun sağlanmasında en büyük etkenlerden biri bizdik. Bingöl depreminde de aynı şekilde. Şuan 15 ilde aktif çalışan şubemiz var. yani Kırmızı Montlular hareketi gün geçtikçe büyüyen, katılım satısı artan bir hareket."